31 Temmuz 2009 Cuma

Beşler Senfonisi

Beşler,
Beşler ki en büyükleri
Savaş, barış, aşk, ve dünya…(ve de hüzün!)
Bu hayat aslında onların senfonisi,

Beşlerin başı, belki de her şeyin başı;
AŞK!
Mekânı, tabi ki dünya, ayrılmazı hüzün
ve de barış, savaş ayırt etmez,
Esir alıverir adamı,
Anlaşıldığı üzere vurdumduymazdır biraz

İki zıt abi, savaşla barış
Aynı zamanda uzunla kısa, akla kara
Vazgeçilmezleri hüzünle aşktır.
Neresi olursa olsun şu iki bacaksız,
Elbet içlerinde vardır.
Fazla söze ne gerek;
İkisi de yoksa,
Acı olsa da gerçek;
Eli kulağındadır,
Geliverir koca bir felaket

Zira savaşta aşk olmazsa,
bilinmez kıymeti barışın
Barışta aşk olmazsa,
bilinmez kıymeti insanın.
Hüzün de kuyruk gibidir,
Üzdüğü kadar da güç verir.
Sırf onla çekilmez hayat ama,
Sonuçta bir cacığa benzemez onsuz da

Ve mekânın ağası dünya,
En babacan odur,
Kucaklayan ayrım yapmayan o,
Ne insandan “kira” diye inlemiştir,
Ne de boşandığı güneşten “nafaka”
Çok alçak gönüllüdür kendisi
Nitekim o, insan dünyalarının efendisi

Her taraftan fışkırıyor,
Akıyor, notalar oluk oluk
Beşler durmadan ruhu yıkayıp, besliyor
Aşkla hüzün yan yana soloda,
Savaşla barış ortada
Şu şenliğe eşlik ediyor,
Dünya da dönüp, dans ederek
Onlar beşler,
Beşler ki;
Bu hayat aslında onların sadece bir senfonisi…

29 Haziran 2009 Pazartesi

Aile

Bir baba düşünün ki;
Ananızı her daim yıpratsın,
Başı baştan, canı candan,
Kardeşi kardeşten ayırsın
Kardeş kavgası çıkarsın,
Kimi zaman el topuyla
Kimi zaman da kendi topuyla
Sürdürsün bu nafile uğraşı

Bir ana düşünün ki;
Suratı yılların verdiği yükle kırışmış,
Baba demeye bin şahit, kendini yıpratmış
Hem babaya karşı, isyankâr
Hem de onunla, ama gözleri yaşlı
Yüreği buruk ve vicdanı az da olsa paslı
Kalbi teklese de atar,
Gözü morarsa da yaşar
Fakat yoktur ona maalesef,
Kocaman bir mor çatı
Toprak gibi kokar hep
Can gibi canandır,
Çocuklarına toprak gibi cömert
Hepsine toprak kadar yakın
Ana yüreği bu işte
Hiç canı candan ayırır mı?

Bir sofra düşünün ki;
Edirne’den Ardahan’a
Ya da bir uçtan bir uca,
Kimi sabah, kimi öğlen
Kimi ikindi vakti, kimi de akşam
Çocuklar ki orda her zaman
Menü zengin ve farklı,
Başka bi yerde bulamaz kimse bu tadı
Piliç de var, kuzu çevirme de
Tantunisinden tut, kokoreç’ine
Baklava, kadayıf, şöbiyet
Ulan var oğlu var işte!
Ama dedik ya;
Bu sofra bi farklı,
Pilicin yanında çöp de var,
Salatanın yanında bozuk hıyar, kıvırcık da var
Bu sofra bir garip,fazlaca adaletsiz
Varlığın yanında yokluk...
Anlaşılan ailede bir sorun var.

Ve de bir dağıtım düşünün ki sofra da,
Herkese her şey gelirine göre
Mızmızlanan olursa, sonu hep bir oda cezası
Veya bir sürgün…

Bu aile bir garip,
O yüzden her bi halt mevcut içinde,
Misal; dünyanın başka neresinde
Anasını zehirleyip de para kazanan var!

Gerçekler;
Adrese postalanmış bir mektup gibi ortada işte,
Babanın sözü mazluma sadece,
O zaman nedir?
Böyle babaya, öyle yola;
Yamalanmış iskelelere gerek yoktur,
Yeter ki biraz vefalı olsunlar
Bu saatten sonra anaya çocuklar da bakar!

Selamlar Gönderdik


Ağaçsız araziyi ağaçlandırdıklarında, fidancıklar düzgün büyüsün diye tahtadan sopa koyarlar. Bin ağaç için bir ağaç feda edilir.
Peki ya şu gönülleri çoraklıktan çölleşmeye yüz tutmuş toplumu kurtarmak için, hazır olanlarımızdan kaçı daha sopa görevi görsün diye feda edilecek?Hrant Dink’i sokak başında, Uğur Mumcu’yu arabasında, Denizleri de darağacında bulan testere, bizi nerede, nasıl kurban edecek?Tam yüz bin elle geleceğe sımsıkı tutanlara selam olsun,testereye göğüs gerenlere ise bir değil, bin selam…

23 Haziran 2009 Salı

Hayalin Öğüdü



Dünya dünya dediğin,
öyle bi yer olmalı ki
İnsan insan dediğin az da olsa
birbirine gülümseyebilmeli
İnsan insan dediğin,
öyle bi olmalı ki
İsa İsa dediğin;
o- insana durgun bakan her daim- bile
İnsana artık şen şakrak bakabilmeli

22 Haziran 2009 Pazartesi

Özgürlük Hakkında

Yaşamın kıyısında dolaşan süvariler gördüm.
Kılıçları dik, bayrakları kan kızılı,
Ağızlarda özgürlük türküleri,
Ölüme bile bile giden yolcular gördüm.

İhanet, kan ve savaş…
Hepsi var bu hayatta ne yazık ki,
O yüzdendir ki kimsenin kulağına yabancı değil.
Tek amaç, tek hedef;
Döneklik hiç bize göre değil.

Yol yolcunun namusudur.
İster yol altından aksın sel olup,
İster sel olup kitleler aksın yolun üstünden,
Bu yolun sonu ne olursa olsun;
ÖZGÜRLÜK!

Savaş meydanı ya da darağacı,
Sokak arası veya adalet kapısı,
Böyle ulu bir amacı olana
Ölümün yaşamdan bir farkı var mı?

Her nefes bir adım,
Her adım bir eylem
İşte karşınızdayız yine,
Kalktık geldik yattığımız yerden.
Yatanlar bile kalkmışken
Açın gözünüzü bre demir başlar!
Anadolu artık ÖZGÜR olmak istiyor tamamen!

21 Haziran 2009 Pazar

Seni Bekleyen

İlkin özene bezene baktığın saçların tutuşacak,
Sonra da dünyaya baktığın penceren
Yürüyüşlerde kullandığın;
Ağzın, kolların ve ayakların
Hepsi ama hepsi kömürleşip kül olacak
Ve de en son hayatta milim milim ilerlerken kullandığın tırnakların yok olacak
Eğer baştan aşağıya yanarken sen adamım alev alev
Dik kalabilirsen hala şeytana karşı
Yıllara akan küllerinle,ağızdan ağza dolaşan adın;
Duyanlara hep bir umut;
Hep bir zafer nidası olacak.

18 ile 19'un Muhabbeti

18 ve 19 buluşmuşlar hayal sofralarından birinde. Bilmem kaçıncı olmuş hatırlamaz kimse.
Masa çok büyük, bir uçta 18 oturmakta diğerinde ise 19
Ara bir yıl kadar uzun
Ara bir yıl kadar kısa
Favori; büyük şişe bir votka, muhabbet koyu. İçki masasında memleketi kurtaranlar kadar tutkulu konuşuyorlar, ama tutkulu oldukları kadar sakin.
18 sesleniyor 19’a:
“Esirler dünyasında bir yıl daha,
Bir yıl daha dünyasında esirler dünyasında
Geçti, gidiyor işte
Vapurun çalan düdükleri,
Haber veriyor, sesleniyor heyecanla
Demir alma vakti geldi artık bu limandan da

19 kardeş, 19 kardeş
Limanına gelecek vapur elbet
Sana tavsiyemle, nasihatim bol,
Gel bana kulak ver.

Ben Kerem gibi yandım
Yana yana kül oldu cevahirim
Bağımsızlıktı isteğim sadece
İsterken, tutkularımın esiri oldum
Sana tavsiyem sen olma

Ben Kerem gibi sevdim
Hatta köpekler gibi sevdim
Seve seve ateş oldu yüreğimdeki
Yaktı içimdeki ateş, yaktı beni
Sevdiğimleyken mutluydum her şeye rağmen
Ama bir baş varsa bir son da vardır unutma
Sen yana yana kül olma

Ben yandım Kerem gibi yandım
Kerem kül oldu;
Kerem’i andılar, adına şiirler yazdılar
Ben yandım, bittim
Ne beni andılar,
Ne de benden sonra yandılar
Karanlık daha da karardı
Sana tavsiyem sen yanma,
Yanıp da kül olma

19 kardeş, 19 kardeş
Benim isteğim bağımsızlık ve aşktı
İsterken, zincire vurdular beni
Tutkularım esir etti beni
Sana tavsiyem; sakın sen esir olma





Kaç git değiş,
Çünkü ne Kerem gibi sevene
Ödül var sevdiğinden
Ne de onun gibi yananın ardından
Küllerini saklıyorlar

Şimdi ben sıramı salıyorum, aklın varsa uygularsın tavsiyelerimi. Şayet inat edersen, unutma ki o dünyada artık yalnızsın. Çünkü ben benim sadece, sen de sensin”
Merakla dinleyen 19, 18’in lafı biter bitmez, ilk ağzını ıslattı, sonra biraz kavun attı. Ve de söze başladı:
“Ey güzel abim 18,
Vapur seninkine olduğu gibi
Benimkine de gelecek doğrudur,
Nasihatlerin için teşekkürler
Benim de diyeceklerim var,
Gel bana kulak ver

Sevdin sen Kerem gibi,
Hatta köpekler gibi, karşılıksız ve saf
Yana yana kül oldu yüreğin
Bilirim zordur kabullenmesi ama
Ben de Kerem gibi senin gibi yanmaya gidiyorum
Kerem gibi sevmek,
Senin gibi tutkularımın esiri olmak istiyorum
Unutma ki biz hep beraberiz,
Çünkü ne sen sensin sadece
Ne de ben benim
Biz bir bütünüz, biz biziz

Sen yandın ama bitmedin,
Alevin bana alev verecek
Sakın ama sakın yanılma
Bu dava senle bitmeyecek
Karanlıklar kolayca çıkmaz aydınlığa
Belki 30’u hatta 40’ı bulur,
Belki 50’yi veya 60’ı…
Ancak bizler yanmazsak,
Bizden başka kimler yanacak?

Güzel abim 18,
Bağımsızlık tutkulara esir olmakla gitmez
Asıl tutkular ortadan kalkınca,
Onlar esir olunca gider

Ben bir yere gitmiyorum,
Sen de gitmiyorsun
Çünkü ne sen sensin sadece
Ne de ben benim
Biz bir bütünüz, biz biziz
Hem kimimiz var ki birbirimiz dışında,
Şu üç kuruşluk dünyada?”

Etkilenen 18, kadehini kaldırdı, 19’unkinden bir yudum aldı.
Kalkıp giden geminin güvertesinde yeniden bir bütün oldular, hayallerinin sofrasında gene yan yana oturdular.

Bu hikâye devam eder gider son limanın sonuna kadar işte.
Onlar neye içtiler bilinmez ama
Gelin biz yeni limanlara içelim,
Haydi “şerefe”!